duyguları belli etme hadisesi tam olarak nerden sonra olayları boka sardırıyor bilemiyorum. bazı anları öğrendim, bazı anlarda duyguları belli etmemek gerektiğini; ama geri kalan yerlerde ya kendimi tutup hissettiğimin aksine davranıyorum ya uzak kalıyorum karşımdakine ya da freni boşalmış kamyon gibi, kendimi durduramıyorum. lakin genelde bu kendimi tutamadığım durumlarda aşırı hissettiğimden önce bi bloke olma anı yaşıyorum. bi süre ne desem ne yapsam bilemiyorum. yazıp siliyorum, ağzımı açıp kapıyorum ve genel olarak mal mal bakıyorum. sonrasında, hani eğer olur da o yığın gibi birbirine dolanan kelimeleri ayrıştırabilirsem, uçlarından tutup düzgün bi şekile sıralayabilirsem cümle kurabiliyor oluyorum. 

bu mavi ekran verme süresi yüzünden bazen kendimi korkaklıkla, salaklıkla, üzerime bol gelen olgunluk  taslamakla suçladığım oldu hatta hala oluyor; ama bi arkadaşıma göre ben ağzımdan çıkan kelimelerin kırıcı olmaması için çaba sarf ediyorum. kızgın, üzgün olduğumda veya kavga ederken kalakalmamın kendimi rahatlatıcı açıklaması bu olabilir belki, işin öteki yanındaysa, mutlu olduğumda, çok sevdiğimde, heyecanlandığımda, endişelendiğimde hissettiklerimi söylediğimde karşımdakinin gidebileceğini düşünmem yatıyor. 

hissettiklerimi söyleyemediğimde ya da herhangi bi yolla ifade edemediğimde öleceğim sanıyorum. içimde, kafamda, karnımda, ellerimde, ayaklarımda sürekli bi şey dolanıyor oluyor. nefesim düzensizleşiyor, düşünme yetimi kaybediyor gibi oluyorum. iyi şeyler kötüye dönmeye başlıyor yavaş yavaş. hele ki hislerime sebep veren insan veya 'olay' benden uzaktaysa acı çekiyor oluyorum bir yerden sonra. kendimi sakinleştirmediğim her anın işkence olmaya başlaması yetmiyormuş gibi çevremdekiler de durumun farkına varmaya başlıyor bu kez. eh, sonrası beceriksiz geçiştirmeler.   

cümle kurmaya başlayıp, bunu karşımdakine aktarabilecek hale geldiğimdeyse söyleyeceklerimin karşımdakine fazla gelmesinden korkuyor oluyorum. sanırım bir insanı en çok bakarak sevebiliyorum. dokunmak, tatmak, koklamak değil, karşımdaki insanın detaylarını incelerken seviyorum onu. sözcükler basit gelmeye başlıyor, basitliklerinden ya da aşırılıklarından korkuyorum, karşımdakinin gideceğinden korkuyorum. tıpkı bi erkeğin önünde ağlamaktan korktuğum gibi. içimi o kadar net görürse korkup kaçacağından korkuyorum.

yine de hepsine rağmen hiç görmediğim bi adam için endişelenip, onun için endişelendiğimi şakaya vuruyorum. sonra gün geliyor blog, şaka bana öyle bir vuruyor ki hissedip söyleyemediğim her şeyin içinde boğuluyor oluyorum.

4 yorum :

Sam Scarlet dedi ki...

oluyor bunlar, iyi değil ama oluyor. içini ne kadar net görürse korkup kaçacağından korkmak başıma geldi, ne yapılacağını, ne söyleneceğini hiç bilememiştim o zamanlar ama şimdi biliyorum; kaçıyorsa korkaktır zaten, korkak biri olmasın yanında yörende. kaçarsa kaçsın, sen hiç korkma kendin olmaktan, hissettiklerini söylemekten. bence.

ekin dedi ki...

alnından öperim.

Aslı dedi ki...

2 kere okuttu kendini.
bana mı benziyon sen acaba

ekin dedi ki...

olabilirli. ya da ortak derdimiz buymuş mesela kızlar olarak.