yıllardır blogger'ın düzeltemediği önemli bir nokta var ki, o da takip etme. her yerde tek bir follow/unfollow tuşuna geçilmişken, burada işlerin hala yıllar öncesinde kalmış olması can sıkıcı. neden böyle sevgili google? 

bir insanı kazanmadan kaybetmekten korktuğum için uzağında durmaya çalışıyorum. içimdeki hiçbir şeyin eşit derecede olamayacağına inanmışlık bana nasılsa olmayacak diyor. nasılsa benim gelmek istediğim kadar gelmeyecek, ben de başkalarının gelmemi istedikleri kadar gitmedim. bir yandan da biraz haketmişim gibi hissediyorum. eşitlik bir noktada işin içine giriyor olabilir yani. başkalarının ağzına sıçtın. seninkine de sıçılacak. falan.

kaybetmeyi kabullenemediğim için aklımı dağıtmaya çalışıyorum, işe yarıyor ama sonra durup güzel olan ne varsa kaçacak mıyım diye soruyorum. üzülmekten korktuğum için mi, üzülmenin zamanı olmadığı için mi?

sevmek cesaret isteyen bir şey, biraz bunu fark ediyorum. iki üç yıl önce farkında olmadan sevmiş bulunduğumda bundan haberim yoktu sanırım. 

bazı şeylerin her iki tarafında bulunmuş olmak insanın elini kolunu bağlıyor. yapacağım herhangi bir hareketin karşı taraftaki yansımasını, iç sıkıcılığını tahmin edebiliyorum ve bunu görmeye cesaretim yok. açık konuşmaya cesaretim yok. sadece durabiliyorum, çünkü insan nankör. öyle ya da böyle taktiklerle ilerlemeye mecbur olduğumuz zamanlarda yaşıyoruz ve benim bu sefer planım yok. sadece durabiliyorum.

kendimi kontrol edebildiğimi zannediyordum ama kendime oynuyormuşum galiba. şu an içinde bulunduğum hisleri bir anda fark ettim çünkü. sorun yok sanıyordum. bir şekilde olur falan. her şey olması gerektiği hızda mı ilerliyor, çok mu yavaş, ilerlemiyor mu, hiç ilerleyecek mi? hiçbirini bilmiyorum. tek tük kelimelerden, kısa cümlelerden anlamlar üretmeye çalışıyorum ve belki de hiçbir anlamları yok. ikili ilişkilerde fazla çalışan kafa her şeyi berbat eder ve ben de buna oynuyorum sanki.

grad

yapmak istediğim şeylerle arama düzenli olarak bu coğrafyada doğmuş olmanın verdiği maddi sıkıntıların girmesinden gına geldi. sürekli olarak bir şeyler kursağımda kalıyor. yani herhangi bir şeyin en süperi olmak için zaten yeterince hırs sahibi değilim sanırım ama güzel olan şeylerin kıyısından geçmekten yoruldum. güzel bir şey ya olsun ya da tadına da bakmayayım. bir noktada gerçekten oh be demek istiyorum artık. sıçarım öyle işe ya. hmm bu oldu, peki şimdi nolacak demekten iliğim kurudu ya. üstüne üstlük bir de olan bir şey üzerine evet çabalarım meyvesini verdi falan diye düşünmeye doğru bir adım atmaya çalışırken, yo ne münasebet diyerek geri oturtuldum. yapmam gereken milyar tane şey var ve kendi başıma yapmam gerekiyor. alternatifim yok, kimse bana yardım edemez. bendeki çabanın meyvesi buna kadar gelebildi. fenalıklar geçiriyorum arkadaşlar, fenalıklar.

bunun dışında starbucks'a başvurdum. wow wow wow. bi kahvemi içersiniz belki.