üzerine anlam yüklenen hiçbir gün olması gerektiği gibi geçmez. fazlasına gerek yok, üzerine anlam yüklemiş olmak yeterli. kendim de dahil kimseye zarar vermeden yaşamanın bir yolu olsaydı da öyle yaşasaydım. sürekli mutsuz olmaktan sıkıldım ama beş para etmeyen dertlerimi çözmek için doktora gitmek istemiyorum. bazen hiçbir şekilde hiç kimseyle insani herhangi bir ilişkim olmasın istiyorum, herkesin kurallarına göre oynamaktan yıldım. dünya üzerinde herhangi bir yerde içimde hissettiğim şeyden kurtulabileceğime inanmıyorum. uçurumun kenarında hayatımda ilk defa okyanus görmüşken bile ayağımın kaymasından korktum. bilinç hiç yok olmuyor. hayatımın ortasında olağanca ağırlığıyla duran otokontrolü en son ne zaman kaybedebilmiştim hatırlamıyorum. herkes ve her şey canımı sıkıyor. geçen yıl bugün madrid'de kendime pasta yapmıştım. birkaç gün sonra da hiç tanımadığım bir insanla konsere gitmiştim. kendime hediyeydi çünkü. ama babamın parasıyla. yine de hayatımın en güzel doğum günüydü sanırım. konserden eve dönerken, otobüsten inip yürüdüğüm bir yol vardı, o yolda dans ederken kendi kendime, aklımda kendime bugünü unutma demiştim, bu anı, hiçbir madde etkisinde olmadan bu kadar mutlu olabildiğin bu anı unutma. çevrende kimse olmamasına rağmen rahatça hareket ettiğin, güvende ve huzurlu hissettiğin bu anı unutma. 

unutma ekin.
galiba 17 şubat'ta bloga saldırı falan olmuş 400 kişi ziyaret etmiş görünüyo, saçmalığın böylesi. nabuyonuz? ben kötü. 50 shades of grey indirip hollywood'un yine nasıl gösterip vermediğini izleyeceğim. ama ondan önce bir sayfalık essay yazmam lazım. dün çekimde yine ayı gibi yorulduk. çekim yapmaktan hakikaten hiç hoşlanmıyorum. yine de bu kadar zavallı ışık bilgisiyle elde ettiğimiz görüntüler fena olmadı gibi. bundan sonra bitirme projem var ve sonra hem okula hem de ankara'ya veda edeceğim galiba. bu ülkede mutlu bir yaşam sürmenin imkansızlığı çaresizliğe dönüşmeden.

gitmeden şunu şuraya bırakayım, geçen dönemin projesi. si ya.

 .

size uzun ilişkinin sırrını vereyim: