muhtemelen bunu sen de izledin.


ama hala ordayım.
ordasın.

çay ve biyoloji animasyonları ile adeta farklı bir boyuttayım.

temiz ve soğuk denizlerden...


sabah fransızca sınavında benimle aynı adı taşıyan birisiyle tanışmam hakkında kurgulama yapar iken "anons duyduk" ile "anons dinledik" arasında dili katledip, sınavdan sonra "aprandr" ve "atandr" diye içimde fransız fransız havalarda gezinirken nasıl olup da "antandr"ı aklıma getiremediğime biraz hüzünlendim ama sonra geçti. ev halkı bir süreliğine malikaneyi terk ettiğinden midemi mutlu etmek tamamen bana kaldı ve ilk sınavımı verdim. neticede marul yoksa karalahana vardı ve ben bununla baş edebilirdim. gönül isterdi ki kendimi yollara vurayım gezip dolaşayım hazır kuşlar şakıyorken dışarıda ancak ve ancak izninizle, biyoloji çalışacağım.  

yaptın mı beğendiğini.

evren yeterince somurtmadığıma karar vermiş olmalı ki biraz da benim müdahelemle dudağımın solunda oluşan yara yüzünden şimdi istesem de gülemiyorum. sınav sonrası dövülmekten beter olmanın yeni yeni yükünün hafiflediği şu günlerde arkadaşlarımın üniversite kabulleri geliyor ve ciddi anlamda seneye herkese dershaneden selam söyleyeceğimi düşünmeye başladım artık. ağzımı açsam suratına biyoloji terimleri çarpar ve hala üçyüzonyedisayfalık sınav konularını bitiremedim. yarın beni çok şık bir fransızca sınavı bekliyor ve temizliğin imandan geldiğini düşünürsek türkiye'nin yüzde yetmiş beşinin imansız olduğunu sana söyleyebilirim. yeter ki benimle otobüse bin.

a cell wouldn't reproduce without a nucleus.(uyaklı.)


bi kaç saattir biyoloji çalışıyordum da, hiç hoşlanmadığımı söylemem lazım. (yazıdan da anlaşılacağı üzere, genç kız sıkılmış, genç kız yorgun.) ek olarak ygs şokunu hala atlatabilmiş değilim. yediğim darbeden ötürü başım üç gündür ağrıyor. 
ama bi bahar gerçeği var.

biraz canım sıkkın. açık konuşalım.

şimdiye kadar öğrenmiş bulunduğum tüm küfürler dilimin tam ucunda duruyor. dökülmek için çok istekliler. sınavdan sonra beşevler'den kızılay'a kadar yürüdüm. ayaklarımın altı acıyor biraz, biraz dizlerim ama yorgunluktan mutlu gibiyim. mutsuzluğumun içinde mutlu gibiyim. bedenim yorgun. beynim yorgun. insanlara kötü davrandım. yarın kimseyi görmek istemezken pat diye her şeyin içine düşeceğimi bilmek canımı sıkıyor. "boşver üzülme ya" laflarını duyacak olmak canımı sıkıyor. teselli istemiyorum, bilindik cümlelere tokum zaten. üstüne üstlük konuştukça ağlayasım geliyor ki ağlamam demek tesellilerin beş yüz katına çıkmasının yanı sıra acıyan bakışlar demek.
bungee-jumping yapmaya gidelim mi, nasılsın sorusuna standart diyebilecek düzeye gelene kadar. çünkü nasılsının cevabı şu an bok gibi.

azıcık konuşalım.

şimdi. malum yarın sınav var. heyecan var mı sorusu şu dünyadaki en saçma sorulardan biridir. olmayan heyecanı getirir. ama yine de, heyecan yok. gerilim var ama heyecan yok. kendimi parçalayarak sınava hazırlanmadığım etraftaki boş test kitapları ve denemelerden anlaşılabilir. bu yüzden olur da ilk sınav kötü geçerse hayata küsmeyip enerjimi lys'ye saklamayı düşünüyorum. zira inanmayacaksın ama onun matematiği daha kolay. sınavdan bir gün önce bedava mesajlarımı elimden alan avea'ya küfürler saydırmadım değil, hayır tanımadığım numaradan bile mesaj geldi ve cevap veremedim. biraz kırgınım.
OLUR DA BU YIL KAZANAMAZSAM ÜZÜLECEĞIM YINE DE LAN.


hepimize zeka pırıltılı bir sınav diliyorum. her nerde ve ne şekilde olursa olsun bloga girilemiyor olsa bile.

fikir güzel.

kurdela almam lazım.

annem bir iki haftadır yemek haricinde ev işlerinden istifa ettiğinden özetle evi bok götürüyor. bayağı bildiğin tozlar uçuşuyor evde. ben de yememe bakıyorum. zira kabak tatlısı tencerede oldukça hava benim için hoş. hava dedim de ankara'nın menapozlu gibi bir öyle bir böyle olması ciddi anlamda canımı sıkıyor. bahar gelsin ya da gelsin. bugün bol bol pasif içici olarak sigara içtim ve işin yanıma kâr kalan tek yanı güzel insanlarla sohbet ve aldığım iltifatlar oldu. ara ara etrafımdaki hemcinslerimden duyduklarım da iyi hoş tabi ama dostum, beğenilmek iyidir. kızılay'daki sokaklardan birinde (yüzyıllar var ki adlarını öğrenemedim o sokakların) "arkdışlar fal var fal baklır" diyen ve bunu iddiaya girerim hiçbirinizin duyma şerefine erişmediği vurgu ve tonlamalarla söyleyen biri var. bi gün o adama gıcık olanlar toplaşıp çok fena döveceğiz, bundan felaket derecede eminim. pazar günü sınavdan sonra k.'yle birlikte kaybedenler kulübü'ne gidiyoruz ve bir ay sonra okula dönecek olmamın verdiği üzüntünün yanında mutlandıran tek şey bu.

lllb

bazen o kadar mutsuz oluyorum ki, bi gün yüzümü asfalta düşüreceğimden eminim.

u.h.

bugün çocukluğumun şarkılarını yaratan adamın kim olduğunu öğrendim. içim bi tuhaf.
ve ben küçüğüm şarkısını çok severim.





problem başka yerde (koçum).

yaklaşık 1 (bir) saatte yaklaşık 10 (on) sorudan toplamda 3 (üç) hareket problemi çözebilmiş olmamı zeka seviyeme mi yoksa başka bir şeye mi bağlayayım gerçekten bilemiyorum. düşündüm de şimdiye kadar gördüğüm en sevimli anne üç - dört yaşlarındaki oğluna "dostum" deyip, kızmasıyla dalga geçen anneydi. hayatımda mesafelerin neden hep büyük büyük anlamlar taşımaları gerekiyor bilemiyorum. uzaklığın bazen içerde bi yerde yarattığı o boşluğu tarif edebilmenin, gösterebilmenin tek yolu özlenene sarılırken çekilmiş bi fotoğraf olabilir ancak. özlemeye başladığında korkar mı insan? korkar. ardından gelecekleri ve gidecekleri biliyorsa korkar.

kafası bin beş yüzlerin ülkesi

çernobil seviyesi yedi diyorlar, japonya altıya gelmiş, başbakan "o zaman evinize de aygaz tüpü koymayın" diyor.


filmi hala izlemedim. ama bu güzel.

sabahları evin önü buzlu oluyor, slalom yapışım bu yüzden.

bugün ailemin bile benden ümidi kestiği sesli olarak yüzüme söylendi.


bi de bu var.

örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır.

akp ünye ilçe tanıtım ve medya başkanı süleyman demirci'nin facebook'taki beyanatını okudunuz.

bunun dışında,


dün sekiz sularında bu güzel beşliyi izliyordum. oyun ilk perdede beklentinin boşa çıkacağı hissini uyandırsa da ikinci perdede tokadı çarpıyor diyebiliriz. iyi de ediyor - da ben korkuyorum iyice. yani doğru ve düzgün olan hiçbir şey yok mu gerçekten, temiz kalabilen?





blogger'ın kapatılması aihm'e taşınıyormuş bu arada.

bugün dünya kadınlar günü falan.

aslında hiçbir şey normal değildi. bi kere martta kar yağıyordu. bunun neresi normaldi. hiçbir şey normal değildi. kazma kürek değil soğuktan ciğerler yanıyordu. kütüphanede yer yoktu. burnumu çekiyordum. gözlerim sulanıyordu.

sonra ne olduysa kendimi otobüs durağında onlarca insanın arasında, karın altında donarken buldum. otobüsler gelmekten çoktan vazgeçmişti, taksiler yolcu almayı reddediyordu. herkes küfrediyordu. niye çıkmışlardı. ne güzel evde oturuyorlardı. allah allah ankara böyle kar böyle rezillik görmemişti. 

ama olmuştu lan. 

deli gibi kar yağıyordu. "biraz" bekledikten, otobüsün gelmeyeceğini anladıktan, dolmuş duraklarındaki devasa kuyruğu gördükten, toplaşıp taksi bulamadıktan sonra yürümeye karar verdim. kızılay'dan bakanlıklar'a yürürken bir yer yön özürlü olarak eskişehir yolu'na giden otobüse "oran yolundan geçiyo mu?" diye sordum. evet lan. sordum. şoför de cevap olarak 

kapıyı suratıma kapadı.  

şoku atlattıktan sonra yürümeye devam ettim. derkeeen bi şekilde bi arabaya kendimi attım. lakin. araba cinnah'tan yukarıya çıkamadı. saat sekize geliyordu. bacaklara kuvvet diyerek yola düştüm. tam anlamıyla köpek gibi solumaya ve notre dame'ın kamburu formu almaya başlamışken arkamdan bi ses "biraz dinlen istersen" dedi. döndüm. "hııeeah" tadında manasız bir ses çıkardım. "siz benden daha genç gibisiniz" dedim. zira kendisi 80 yaşında falandı ve saat üçten beri yürüyordu. sonuç olarak ziyadesiyle ıslanıp yürüdükten sonra atakule'de babam tarafından alınıp eve yollandım.  

ankara böyle kar görmediiiiiiiğğğ. yalan. beytepe'deyken tak çıkar zincirle kızılay'dan yardırdığımızı bilirim. karasal iklim bu arkadaşım. olur.  

o değil de. cinnah meğer çok dikmiş. ben bugün bunu anladım dostlar. 

iyi geceler sayın dinleyen. sizinle yatmış mıydık?

-olmayınca olmuyor ya.
+ama olur. ben sana söyliyim, yeterince beklersen her şey olur.
+evet, bir beklemek bir de zorlamak diye iki şey var hayatta.
-öyle yani tabi; yeterince, zaten, yaşarsan ölürsün bir şekilde.
+evet. evet. anlıyorum.
-sırtını kaşıyım mı?
+oldu. hmm. uyurum ama sonra.
-uyu











gerçekten bi daha beni görmek istersen bi yolunu bulur gelirsin dedim.

bi şeyler duydum.

bu ülkede yasalı yasadışı yapsak da yasadışılığı ne yapsak da yasallaştırsak harekatı var. hala görmeyen varsa şuraya duymayan da varsa buraya tıklasın. okusun. gerekeni yapsın. bu kez rica ediyorum. düşünsene.