'öpülüyorum bembeyaz çimlerinde yalnızlığımın
sonsuzluk yarın.'

şu anda essay outline'ı yapmamak için her türlü bahaneye sahibim. yaklaşık olarak bir haftadır okula gidesim gelmiyor ve önümüzdeki aylarda oldukça ihtiyacım olacak olan devamsızlıklarımı çatır çatır harcıyorum. şu anda herkes süregelen tanışıklıkların bir sonucu olarak, belli bir yerde toplanmış, belli bir şeyi bekliyor. bense yavaş yavaş beklemekten vazgeçiyorum; çünkü bazen bir şeylerin birbirleriyle olan uyumsuzluğu ihtimallerin hepsini alnından vuruyor. sosyalleşmenin bir zorunluluk olarak karşıma dikildiği son bir aydır öyle çok konuştum ki ve öyle alıştım ki konuşmaya, duramıyorum. bir kişi dışında herkesle konuşuyorum; ama o bir kişiye gidip söylemek istediklerimi söyleyemiyorum. sözcüklerin geldiği yeri unutuyorum sonra, bir şeylerin içini boşaltmanın sandığımın aksine süreci hızlandırmadığını fark ediyorum. ben buna alışık değilim, ben bu değilim. eksildiğimi hissediyorum.  ve ne zaman belli bir kişiye bir şeyler söylemek istesem karşısında ağlayacağımdan korkuyorum, karşısına çıkmıyorum,  kendimi kendimle oyalamaya çalışmaktan yoruluyorum. bu sefer de olmadı diyemiyorum, bana güvenmesini istediğim insana başaramadığımı söyleyemiyorum. kaygılanmaktan, her bir hücreme kadar planlı programlı davranmak zorunda kaldığım bi hayatta beni kurtaracak şeylerin emrivakiler olduğunu açıklayamıyorum, ağzımı açar açmaz ağlayacağımdan korkuyorum. yaklaşık bir buçuk saat sonra on dokuz oluyorum yine gitmek istiyorum, gidemiyorum.

kulaklıkları takın bi.


bugün kendimden beklemeyeceğim derecede sosyal varlık davranışları gösterdim. sonrasında fena hissettirmedi hani. yine hasta oldum beynim burnumdan akıyor. ödev yapmak yerine şu filmi izledim, iyi ki de izlemişim. bi de şey, bi insan hakkında bildiğiniz ve az kişinin bildiğini (hatta belki de ailesi dışında tek bilenin siz olduğunuzu) düşündüğünüz bi şeyi aslında belli bir kişinin daha biliyor olabileceği ihtimali. 

öldürücü.
ama arkadaşlar iyidir.
kendimi kavanozdaki böcek gibi hissediyorum. sanki hareket edersem kavanoz sahibini güldürürüm; ama sabit kalıp kendi etrafımda küçücük bi alanda hareket edersem, kimse fark etmez. kafamda dönüp duranları savuşturmak için sesli olarak şarkı söylüyorum. oda sessiz kalırsa düşünceler çökelip ayaklarıma dolanıyorlar çünkü. 

suratının tam ortasına doğru "bana ne yaptığının farkında mısın" diye bağırmak istediğimiz insanların yüzde üç buçuğuna bile bunu yapamıyor olmamız ne kadar kötü. dışarıya çıkmaya can atan o yüksek desibelli ses içimde dolanıp duruyor çünkü. kurtulamıyorum dostum. henüz gün geçtikçe ağırlaşmaktan başka bir şey yapmıyor. biliyorum geçecek, ama yine de..
bir buçuk yıl sonra dönüp geldiğim yer aynı.

işbu post tamamiyle "kız blogu" temalıdır.

sanki diğerleri değilmiş gibi.

iç dünyasının hali bir süre sonra kendine baygınlık vermeye başlayan hemen her hemcinsim gibi kendimi kendimle ilgili şeylere verdim ve buna büyük bir adım atarak, evet dostlar büyük bir adım, EYELINER SÜRMEYİ ÖĞRENMEYE KARAR VEREREK başladım. bi akrabamız arabistan'a mı iran'a mı bi yere gitmişti gelirken sağolsun bize sürme getirmiş. tabi o sürme yaklaşık bir yıldır kabında duruyordu ilk denemem pandaya dönüşmemle sonuçlandığı için. neyse efenim derken derken eyeliner gibi bi şeyin varlığı iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlayınca "benim neden yok" dedim ve bu büyük adımı attım. ama şöyle bi sorun oluştu, sağ gözüme kendimi şaşırtarak çok şekilli sürebilmişken sol gözüm biri sürekli elime vurmuş gibi oldu. yani.

sonra efendime söyleyim rikaviri sürecinin bir diğer parçası olan alışverişe de gittim tabi ki. TABİ Kİ. kendime ayakkabılarlarlar aldım lakin biraz baharlık olmaları ziyadesiyle üzücü; çünkü hevesini alamamış bir genç kız olarak sabah kalkıp pencereden bakacak ve şunun muhakemesini yapacağım: " hmm. karlar erimiş. hmm. kalın çorap giyerim. hmm. zaten derste olacağım fazla dolaşmam. hmm. bence çamur olmaz neden olsun. hmm. bence olur. hmm. acaba üşür müyüm. amaaaaaaan giyecem."

böyle. ayrıca bir ruja seksen milyon vermeyi ahlaka aykırı bulduğum için aynı tonunu farklı markalarda aradım. aradım. aradım. bulamayacağımı kabullenip farklı bi şey aldım. derkeeeen mac'te neredeyse aynı tonunu bulduk. İYİ Mİ. DEĞİL.

yedi saat sonra kalkıp okula gideceğim. bakıyım. evet. bence de uyuyakalacağım.
bugün sıradan bi soruma aldığım beklendik ama umulmadık bi cevaba karşılık tahmini üniversite hayatımın şekillendirilenden daha farklı olabilme ihtimali bozguna uğradı. böyle oldukça ne hayal kurasım ne başka bi şey yapasım geliyor.

aylar içinde aylar öncesine dönme isteğim çok acıklı oldu.

ve radyolarında gecenin körü çalan şarkılar dışında kendileri dahil bu ülkedeki polislere ait her şeyden nefret ediyorum.
bir insan bir diğerinden kaç türlü uzak kalabilir. bir insan bir diğerinden kaç türlü uzaklaşabilir. sorduğum sorular kaç türlü cevapsız kalabilir ve kaç öğün atlanabilir uzaklaşmak için uzaklığından. kaç kere aynı soruyu sorabilirim, kaç kere aynı yerde boğazımda kalır yemek ve kaç kere ısırmakla ısırmamak arası bir ekmeği seni düşünebilirim. kaç kez olayların nedenini nasılını aynı kişiye anlatabilirim. kaç türlü telefona bakabilirim, geceyi kaç kez bölebilirim hiçbir arama görmeden ve kaç kez kaç türlü yatakta dönebilirim. kaç kez gözlerim dolabilir aynı yerde tökezlediğimde ve kaç defa aynı yerden geçebilirim. 

etrafında dolanıp durduğum hep aynı.
çok fazla düşünmenin hayatım ve kendim üzerine takıntılar ya da yolumun üzerinde oradan hiç oynamayacakmış ağırlığında kütleler yaratmaktan başka bi şeye yaradığını henüz görmedim. yine de bu kadar düşünmenin bazen görmek istemediğim şeyleri gözüme sokup sokmadığından emin olamıyorum. 

bi şeylerin iyi olması ya da iyiymiş gibi görünmesi için alttan aldığımız şeyler... önünde sonunda kendimizi aslında o kadar da önemli olmadığına inandırdığımız şeyler. zamana bırakırsak düzeleceğine inandığımız şeyler. birikenleri görmezden gelmeye çalıştığımız zamanlar. inat ve ısrarla kapanmayan o bavulun üstünde tepinmemiz. 

çevremdeki bi kaç arkadaşım olmasa bazen içine düşmeye başladığım şeyden hiçbir şekilde çıkamazmışım  gibi geliyor. insanın kendi kendini yiyebilme becerisi takdire şayan bir şey aslında, düşününce.

neyse ki sabaha karşı su saatte konuştuğumuz süre boyunca sırıttığım insanlara sahibim. neyse ki. 

biri kafamın çalışma şeklini hale yola koysa ben uyurken, çok iyi olacak. biraz rahatlık lan. biraz umursamazlık, tek istediğim bu. ah, bi de mümkünse okulda bi arkadaş. hani. mümkünse.