güzelsin sevgilim
ama çok yakından!
dün de 3-4 gibi yattım ve sabah kalkabilmek için birer dakika arayla üç alarm kurdum. uyanmasına uyandım ama içimdeki isteksizlik tüm bedenimi ele geçirdiğinden yatmaya devam ettim ve dershaneye gitmedim. kahvaltı yerine arada yaptığım gibi yemek yedim, city of angels izledim, 98'de hollywood filmlerinin de yeşilçam'dan pek farkı olmadığına karar verdim ve sonra gidip yine uyudum. annem en sonunda o kadar sinirlendi ki kapıyı açıp kalkmam ve bütün gün yatmam üzerine yüksek desibelli cümleler sarfetti. ben de uyandım. rüyamda ikinci şeytan marka giyer olayı cereyan ediyordu. sarışın, parası bol kadının biri bana asistanı olmamı teklif ediyordu ve sonra tuhaf bakışlarla asistanlıktan nerelere yükselebileceğimi anlatıyordu. en son çay için verilen kuponları aradığımı hatırlıyorum kadının masasında. sonra annem geldi.
JG beni mimlemiş. biraz geç gördüm bu yüzden özür diliyorum ve bazen mimleri yapıyorum evet. teşekkür ediip, konuya geliyorum. ruh halimi yansıtan müzik, fotoğraf veya şiir koymalıymışım buralara. koyayım öyleyse. değil mi. birini değil ikisini seçeceğim.

gün içinde kimi zaman şöyleyim.

otobüste eve dönerken akşama doğru böyle.

ve geceleri canım uyumak istemezken bu aralar.


"bir şehir neresinden terk edilir
bana hep sen hatırlattın."
5'e kadar yolum var.

kafası bin beş yüzlerin ülkesi vol. 2

dün annemle türkiye'nin sosyolojik bi laboratuvar olduğundan bahsediyorduk - daha doğrusu bana aniden vahiy gelmişcesine "aslında..." diye cümleye başlamamla gelişti her şey- ve sabah gazeteye bakınca güzel ülkemin beni yanıltmadığını gördüm.

bakıyoruz genç bir çift otobüste sarılarak oturduklarından iett şoförü tarafından "burası seks yapma yeri değil." cümlesiyle sözlü tacize uğruyor, otobüsten indiriliyor. bakıyoruz eskişehir'de sabaha karşı eve dönen 21 yaşında bir genç kız bir apartman görevlisi ve 19 yaşında üniversite öğrencisi tarafından sözle ve elle taciz ediliyor, apartman görevlisinin yaptığı açıklama o saatte tek başına gördüğü için genç kızı 'fahişe' sanması oluyor. ankara üniversitesi tıp fakültesi öğretim üyesi psikiyatr prof. dr. oğuz berksun kadının mağduriyet yaratmak amacıyla şiddet gördüğünü söylüyor. başbakan kendisinin çeyrek yaşındaki lise öğrencilerini tehdit ediyor.

ve uçan süpürge kadın filmleri festivali başlıyor.

bilmem. başka iyi haber yok gibi.  

yine de mutlu olduğum bir şey varsa o da insanların  artık sokağa çıktığı. ses çıkarttığı.


alttakini dinlemeye devam ediyorum o ayrı.


çirkin adamlar güzel şarkı söyler.

lady gaga beni korkutuyor.

eylemden bahsetmek isterdim ama

gazetede gördüğüm haber (pedagog barış çiçek'in "sesimi duyan var mı?"  kitabı için yaptığı bir deney var, 10 yaşında bir kız çocuğu olarak internetteki sohbet odalarına girip bir saat içinde 42 cinsel ilişki teklifi alması üzerine ve muhabir de aynı yolu deneyerek 12 yaşındaki ayla'yı sohbet odasına sokup yarım saat içinde çiçek'in ulaştığı rakamlara geliyor) üzerine tarif edemediğim duygular içersindeyim. o sebeple şunlara göz atmalı, okuyup yazıyorsak bir şeylerin bilincinde olmalı ve bunu aktarmalıyız diyorum. eylem kısmını da ileriki saatlere veya günlere bırakıyorum.

yine habere ve araştırmalara göre türkiye'de google'da en çok aranan kelimelerden biri de "child porn" ayrıca daha bugün gazetede 46 yaşındaki bir öğretmenin yanılmıyorsam ilkokul 2'ye giden kız öğrencileri soyup elle taciz ettiğine dair bir haber vardı. o yüzden şu hatuna katılmadan edemiyorum:

Slutwalk Toronto 040
(toplum "tecavüz etme"den çok "tecavüze uğrama"yı öğretiyor)

bunlar da pedofiliyle ilgili reklamlar, oldukça iyiler bana kalırsa; çünkü afişin asılı olduğu yerde ışıkları kapattığınızda ikinci, fosforlu olan resim görünüyor:


(ışıkları kapatın ve annie'nin karanlık korkusunu yenmesine yardım edin
pedofili, görmeyebilirsin ama gerçekleşiyor olabilir)




(bu, burada olmamalı. ama bazı insanlar bunu göremiyor gibi davranıyor.)







yarın pazar

tek derdimin çişim geldiğinde eve gidersem annem beni içeri alır mı korkusuyla başka bi tuvalet bulmak olduğu günleri özledim. acaba jop yer miyim diye düşündüğüm günler ise baş ağrısı yaratıyor sadece.

neticede ben ne için endişeleneceğini unutup, sonra düşünüp, hatırlayıp, endişelenen bir insanım.

bu yüzden bazen şapşal kelimesini layıkıyla taşıdığıma inanıyorum. buraya sevgilisinden ayrılan genç insanların facebook'ta kendilerini kaybetmeleriyle ilgili bir yazı döşemek isterdim ama üşeniyorum. sen hayal et, orda hiç hoşlanmadığın şeyler göreceksin. neticede ilk ayrılan siz değilsiniz gençler. böyle vakalar oluyor. kendinizi düşsel avuntular adlı grubun bir kölesi haline getirmeyiniz. yapmayınız. etmeyiniz. yazıktır. 

bir de şu aralar sıkıntılarımdan biri de bir çatı bulmak. çatıda çekim yapmak istiyorum ama çatı bulamıyorum. değil bulmak nasıl aranacağına dair fikrim bile yok. şimdi gidip arkaplanım için fotoğraf arayacağım. haydi.

pazara az kaldı.

aşk kelimesinin şu an benim için ifade ettiği tek şey gazelde sıklıkla kullanılan konular arasında yer alması.
buna biraz üzülüyorum.
bir yer bul otur önce.
brian molko eşcinsel, biseksüel, heteroseksüel ayrımını yıkandır benim kafamda. insanın sadece insan olduğunu gösterendir. i know you love the song but not the singer demiştir. daha ne desindir.
yaklaşık bir aydır yediğim şeylerin tadını alamıyorum ve sinir bozucu olmaya başladı. mideme giren hiçbir şey keyif vermiyor. tek şey hariç, kiraz domatesler. evet.

orbit

kaybedenler kulübü'nde bi iki cümle vardı. istediğin gibi yaşamak ve bazen bunun için bedel ödemek üzerine. şimdiye kadar kendi adıma düşündüğümde bedel dediğim şey uykusuzlukla gözyaşı arasına sıkışmış günlerden ibaret. daha fazlası için hazırlıklı olup olmadığımı kestiremiyorum. bi hayal için bedel ödemeyi göze almak ve ödenen bedelin hayali yok etmesi. durumlar bazen durduk yerde sırtıma bi ağrının saplanması gibi. ne zaman soğuk yediğimi ya da ne zaman ağır çanta taşıdığımı bilmiyorum. oysa cevap orda: genelde.
laaay lalalayy laaay la la laaaayyyyyy.

herkes uyuyor.