bu işte bi iş var.

saatlerce oturup tezim için kategorize ettiğim alıntıların sayfa numaralarının ve aldığım notların bulunduğu kağıtlar KAYIP. sözlü sunum çok fena vurdu geçti, uzundur böyle gerilmemiştim, anadilimi konuşmaktan acizdim. on beş dakika sürmesi gereken konuşma altı dakikada bitti ve üç- dört kez baştan başladım. tabi bu sırada gözlerim doldu, yanaklarım kızarıp yanmaya başladı, nefesim ısındı ve parmaklarımı birbirine dolayarak kırma noktasına geldim. hepsinin üzerine kaybolan notlarımın üzerine iki- üç kez ağlama girişimim oldu, olmadı değil; ama üzülmeye "takatim kalmamış."

piii.

ben ruhi bey nasılım?

niye ölmemeli öyleyse
yaşamak mutlu bir devinimse


yıllar önce suratında soru işaretleri olan bir adamın fotoğrafının afiş olarak kullanıldığı bir oyuna annem tarafından götürüldüğümde ve sıkıntılar içinde bir saat (veya daha az) koltuğumda boğulurken, adamın biri bir yatağın üstünde limonluktan, yangından bahsederken ne uğur polat"tan ne de edip cansever"den haberim vardı. oyundan çıktığımda bir insanın nasıl olup da bu kadar şeyi ezberleyebildiğinin sorgulamasını yaparken aklım "yeditepe istanbul"daki adam bu" diye haykırmakla meşguldü. yıllar sonra aslında hangi oyuna gittiğimin ayırdına vardığımda annem şöyle diyecekti:
- kim bilir bir daha ne zaman gelirdi, görmenizi istedim.

ve şimdi
7 kasım pazar
saat 15.00
uğur polat

sanırım ağzım sulanıyor.

serenat yaptırılacak adam.


nasıl bir adamsın sevgili dallas green.
soyadın green bi kere.
yüzüğü göster geliyorum.

uçurumun kenarında ayaklarımızı sallayabiliriz. bunu sadece biz yapabiliriz.

-şeyy, biraz gelsene.

belki beni uzay gemine alıp sonsuza kadar mutlu olabileceğimiz bi gezegene götürürsün ve orda sonsuza kadar mutlu oluruz. belki ordaki televizyonda acun ılıcalı yoktur. belki orda televizyon da yoktur ve benden başka insanların da kitap görünce ağzı sulanabiliyordur. belki orda bana üzülmeme sebep olan insanların neden hep benzer isimlere sahip olduklarını da açıklarsın ve belki bunu yaparken ellerimi tutarsın. çenemin soğuktan titriyor olması seni asla korkutmaz çünkü bilirsin. çünkü bana sarılman gerektiğini bilirsin ve hikayemin en heyecanlı yerinde beni ağzımdan öpersin.

mesela ben

öyle güzel insanım ki
havlumu silkelerken
tarağımı da birlikte silkeleyebiliyorum.

la la la la la laaaa lalalalala laaaa LALALAAA. la.

ben de seni.

 küçükken steven tyler ile evlenmek istediğimi sonra ağzı çok büyük diye vazgeçtiğimi biliyor muydun.
 evet.
 bok.
 ben de yatarım.
 hastayım.
 iğne yedim zaten.
 afiyet olsun bana.
 sevmiyom seni hayırsız.
 ya
 yalan.
 seviyom.
 öptüm .


odana gel
ekranı aç
ve tataaa.

bi şey diycem.





-men have wasted away before it, 
not knowing if what they have seen is real, 
or even possible.



g e l s e n e  b i.

hi.


fuck you.

-and for those days all i can feel is this
wondering still why cant we just count the steps we take while we have time
wondering still why didnt you stay for a while
so that i can sing the song you need
so that i can kiss you on the cheek
please please just one word i just need one little word
say maybe maybe maybe maybe there will be soon you and me.

yazar burada collons_de_deu"ye sesleniyor.


böyle adamları seviyoruz.
ellen page hastasıyız.
yalnız hep bir kullanıp atma söz konusu.
ayıp oluyor.


atlar gerçekten uhu filan olmuyor değil mi?!
hmm. 

bir dahaki film önerisinde buluşalım. 
teşekkürler.

suddenly
johnny
gets a feeling
he"s being surrounded by..

sen sen olduğun için gerçekten memnunum.

imdb değerlendirmesinin 7.6 olmasını diline ve fazla bilinmemesine bağlıyorum. hala burnumu çekiyorum. cümlelerim karışıyor, kıvrılıp bükülüyor bu film üzerine. sonra ekşisözlük'te yorumlara bakıp bazılarına yuh çekiyorum. sevmediğim kelimeyi de bir cümle içinde yapıştırıyorum: bu kadar sığ olunabilir. filme altyazı vs. bulunamaması ihtimaline karşılık, bu ara moviemax festival"de gösteriliyor. soundtrack"te sigur ros da var. bir ara god is an astronaut da duydum gibi geliyor ama listede yok adı. imdb"den öğrendiğimi de burada satıyorum: karakterin adı ben x. almanca okununca benniks yani "ben hiçim." anlamına geliyor.

bu da fragman ama ben olsam izlemem.
kitapların arka kapağını okumuyorsan, fragmanları da izlemezsin
ve her şey daha keyif verici olur.

bu da böyle bir anımdı.


öyle ki iki yazının çevirisi de bana ait. haydi. koşun.

ek olarak| bir insan yirmi bir yaşında da olsa "yarın hamburger yapacağım" dediğimde heyecanlanmalı. evet. bu böyledir.

kahvaltı.

bugün kendime kahvaltı hazırladım.
ekmekleri buzluktan çıkarıp tavaya attım.
baharat kavanozlarına parmaklarımı soktum.
sonra da oturup tek başıma yedim.
kahvaltı etmenin bir şey değiştirdiği yok.
en önemli öğün olduğu filan da yalan.

sabaha az kalmış.

yakasını kestiği tişörtü üzerine geçiriyor, sol omzunu çıplak bırakıyor kırmızı kumaş. şort giymemeye karar veriyor ve gidip pencereyi kapatıyor. birazdan hava iyice soğuyacak, ensesinde hissettiği nefes şu an oldukça uzağında. saçlarını lastikten kurtarıp karıştırıyor, yatağa giriyor. sağ tarafına dönüyor, belinde onun kolları var.
-iyi uykular.

balık dediğin duygusal bir burç.


+i just need to know that it"s possible that two people can stay happy together forever.


isyankar ve henüz yetmiş.

otobüse bindi.
ilk gördüğü boş yere doğru ilerlemeye başladı.
çantasını ve kitaplarını bıraktı
parasını aldı
biletçinin yanına doğru ilerledi.
bu sırada yanından yaşlıca bir adam geçti,
elindeki poşette iki adet pide vardı.
parayı verdi geri döndü.


yerime geri geldiğimde parmağıyla uzatmış yanımda oturan adama eşyaların ona ait olup olmadığını soruyordu.
eşyaları aldım,
-siz geçin
+yok sen otur
- yok geçin geçin siz
+otur otur sen
(yanımda oturan adam)
~tamam amca geç sen buraya
+yok yok oturun siiiz
~amca gel işte
+YETMİŞ YAŞINDAYIM BEN!!!
~...
-..........................?!?

biraz ayakta bekledi.
bir yer boşaldı
geçip oturdu
önündeki bir iki yaşlıca adama daha yaşlarını sordu
muhabbet etmeye başladılar.

bacaklarımızı sallandırırken seni bana anlat.

eğer kaşiften
keşfetmekten
keşfedilmekten bahsedeceksek
kalp atışlarımın duyulmaması için
biraz yükseğe çıkmamız gerekecek.

canımız sıkılıyordu.

geçen ay bu günlerde
sabaha karşı feci sıkılıyorduk
ve benim çizim yeteneksizliğim
onun yıllanmış tecrübeleriyle zavallıca bir yarış halindeydi.
sonra şunlar oldu:


işte bu karpuz bana ait.

finish it.

_our bodies are prisons for our souls.
our skin and blood, the iron bars of confinement.
but fear not.
all flesh decays
death turns all to ash, and, thus, death frees every soul.

+these times are dark, 
but every shadow, 
no matter how deep,
is threatened by morning light.

+the last night i was with him,
he told me about his father who had died.
he said if they dug his father"s body up,
he would be gone.
they"d planted a seed over his grave.
the seed became a tree.
moses said his father became part of that tree.
he grew into the wood, into the bloom.
and when a sparrow ate the tree"s fruit,
his father flew with the birds.
he said death was his father"s road to awe.


-all these years.
all these memories.
there"s been you.



hello darkness, my old friend



*c"mon we gotta call the robinsons! since we"ve got something to celebrate.
-no i think you wanna wait on that.
_they don" t know?
-no, they don"t.
_when did you decide all this?
-about an hour ago.
* wait a minute, you talked the elaine this morning?
-no, she doesn"t know about it.
*you mean she doesn"t know that you"re coming up to berkeley?
-no actually she doesn"t know about us getting married yet.
_when did you two talk this over?
-we haven"t.
_you haven"t?
*ben, this whole idea sounds pretty half-baked.

-oh, it"s not. it"s completely baked. it"s a decision i"ve made.
_what makes you think she wants to marry you?
-oh, she doesn"t. to be perfectly honest, she doesn"t like me.





+good night.

- are we getting married tomorrow?
+no
-day after tomorrow?
+ i don"t know. maybe we are, and maybe we"re not.

hayatboktan.

uykuNsuz kalmış da olabilirsin. çünkü seni terk edip gitmeyi onu sürekli sallayıp durmandan dolayı bir intikam sayıyordur ve gecenin en çok gece olduğu yerden pis pis sırıtıyordur. hani görsen bir tane patlatırsın. ha sor bir patlatır mısın? ben bir tek tokat bilirim. ondan sonra da kafama bir darbe yerim. her şey karşılıklı olur. karşılıksız şeyler de vardır elbet. ama bir şekilde kalp kırıklığı yaratmaz mı yaratır sonuçta. düşünsene. karşılıksız kalıyorsun. neyse yani sabah böyle bir aptal olmuş alarmın sesiyle zıplıyorsun çünkü güzel bir gün var orda bir yerlerde. kalkıyorsun hazırlanıyorsun gidiyorsun yiyorsun eğleniyorsun. çok güzel fotoğrafların oluyor falan. eve geliyorsun. kemiğinin- hani derler ya ha şöyle hepimizin geldiği yer var ya işte oraya yerleştirirler bir şeyi. aynen kemiğinin orasına koyulmuş gibi ağrıyordur işte bacağın. kendini yunan tanrıçası gibi hissettiğin sandaletlerin yenidir alışılmamıştır ve aslında tanrı tam da sana olduğun yeri gösteriyordur. bir yunan tanrıçasıyla kendini kıyaslamanın cezasını dibine kadar veriyordur. hani yine de dersin ki olsun bak ne güzeldi di di di di bol çikolata ve bol kahkahahahaha.
sonra?
karşılıksız kalırsın.
teknolojiye küfredersin.
özlersin.
yollara küfredersin
ve yolları seversin.
yollar ona çıkıyordur çünkü.
yollar senden onadır ve yol uzundur işte.
yol vardır
bir de hayat
ve geceleri bazen
işte tam da bu yüzden
hayat boktandır.

u"r my man.



-but what does your date look like, raymond?
+she's very sparkly. she looks like a holiday.

teritöri

az önce sokakta bulunan
on sokak köpeğinden yedisi
diğer üçünü kendi alanlarından kovmak için havlayıp onları kovalıyorlardı bence.

peki çapraz apartmandaki şahıs
niçin şştleyip duruyordu?
köpeklerin kendisine itaat edeceğine dair
gerçekten içinde küçük bir umut parçası taşıyor muydu?

patilerin asfaltta yankılanışı ne güzel,
seni yavaş ama sık sık öpmek gibi.
her yere
son satırı
yazabilirim.
sahi neler oluyor?

şapka ve elma deyince


At least it hides the face partly. Well, so you have the apparent face, the apple, hiding the visible but hidden, the face of the person. It's something that happens constantly. Everything we see hides another thing, we always want to see what is hidden by what we see. There is an interest in that which is hidden and which the visible does not show us. This interest can take the form of a quite intense feeling, a sort of conflict, one might say, between the visible that is hidden and the visible that is present.

that"s not the-



-is life always this hard or is it just when you"re a kid?
+always like this.

-it's my story +mine too.



-What's that? 
+ Food. 
- Where'd you get it? 
+The chapel. 
- I'm sorry I shouted at you. I was angry. 
+No problem. 
- Are you trying to save my soul? 
+ Hmm? 
- Are you trying to save my soul? Do you understand me? 
+ What? 
-Did you understand what I meant? 
+ What you said? 
- I said, are you trying to save my soul? Giving me that? 
+ What mean that? 
-The Eucharist. 
+ What? 
- The Eucharist. The thing you gave me. It's a... it saves your soul. 
+ Hmm? The thing I give you... what? 
-The little piece of bread that you just gave me. It saves your soul. 
+ What? What? What? 

+ Why are you making everyone die? 
- Because... everything dies. 

kitap.

-yeraltı edebiyatı mı?
dedi, güldü
yerimden sıçradım.


denizciydi.
geniş omuzları vardı
saçları kısaydı.
gemileri anlatıyordu,
sevdim.

sıçan

gibi
sırıl
sıklam.sak
dünya
dönüyormuş.tu
gül.dük.

aptal.

yaşamayı sadece
bir gülün kokusuna bağladım,
kaldırımlarda duraklayıp kokluyorum..

lie.

-Pssss ! Eh, tu voudrais en savoir plus, hein ?
+ Vous la connaissez ? Vous l'avez vue ?
- Bien sur, qu'on l'a vue. | Elle nous a glissés
dans la poche de sa chemisette.| contre son sein !|
+ Et... elle est jolie ?
- Pas mal. | Pas mal.| Pas mal.| Belle. | Jolie. | Non, belle.| Jolie.
+ Mais qu'est-ce qu'elle me veut ?
- Elle est fauchée. | Elle espère une récompense
en échange de l'album.| Ou alors, elle fait aussi
la collec de photomatons.| c'est ça. comme nous,
elle nous a déjà| elle voudrait faire l'échange
contre un borgne à lunettes ! | Mais non, crétin.| Elle est amoureuse.
+ Je la connais même pas !
- Mais si, tu la connais.
+ Depuis quand ?
- Depuis toujours. Dans tes rêves.


"Un garçon de six ans a profité 
du sommeil de ses parents 
pour prendre la route en pleine nuit
au volant de sa voiture à pédales.
ll a été retrouvé sur une autoroute
près de Munster, en Allemagne.
Le garçon a confié aux policiers
qu'il voulait juste
aller voir les étoiles."


* Voilà ma petite Amélie,
Vous n'avez pas des os en verre.
Vous pouvez vous cogner à la vie.
Si vous laissez passer cette chance,
alors avec le temps,
c'est votre coeur
qui va devenir aussi sec
et cassant que mon squelette.
Alors...
Allez-y ! Nom d'un chien !




sonunda izledim (:

jabberwocky


Twas brillig, and the slithy toves
Did gyre and gimble in the wabe;
All mimsy were the borogoves,
And the mome raths outgrabe.

“Beware the Jabberwock, my son!
The jaws that bite, the claws that catch!
Beware the Jubjub bird, and shun
The frumious Bandersnatch!”

He took his vorpal sword in hand:
Long time the manxome foe he sought—
So rested he by the Tumtum tree,
And stood awhile in thought.

And as in uffish thought he stood,
The Jabberwock, with eyes of flame,
Came whiffling through the tulgey wood,
And burbled as it came!

One, two! One, two! and through and through
The vorpal blade went snicker-snack!
He left it dead, and with its head
He went galumphing back.

“And hast thou slain the Jabberwock?
Come to my arms, my beamish boy!
O frabjous day! Callooh! Callay!”
He chortled in his joy.

’Twas brillig, and the slithy toves
Did gyre and gimble in the wabe;
All mimsy were the borogoves,
And the mome raths outgrabe.


buu lewis carroll"un hiçbir mana ifade etmeyen şiiridir. ingilizcedeki en iyi "anlamsız şiir"lerden biri olarak gösterilmekte kendisi. bazen ilkokullarda isim ve fiillerin kullanımı için gösterilmekte olup "portmanteau word" denilen (iki anlamlı kelimenin birleştirilmesiyle oluşturulan sözcüklere verilen ad) kelimeleri örneklendirmek için de kullanılıyor.(wiki çevirisi mi oldu ne) 

tabi bunu öğrendiniz de noldu orası ayrı.  

ayrıca çok mükemmel bir şekilde hasta oldum.
dün sabah çıkardım falan.
bu havalar beni deli ediyor.
ankara"dan nefret edişimin bir başka nedeni
ve baayan oluşuma kanıttır:
çıkardıktan sonra aynaya bakıp da
"vaay yüzüm beyaz dudaklarım kırmızıya yakın pembe amma güzel görünüyorum" deyişim.


blog bu ara ağlama duvarına döndü bir de
evet farkındayım.

anlaşılmak korkusu

alıntıdır.
resme basarak daha rahat okunabilir.


osama

13 yaşındaki bir kızın ancak sette ilk kez makyaj yapıldığında gülebildiğini düşünün. .


çok kaliteli olmasa da film burdan izlenebilir.