sandalye.

dedim tatilde boş durmayayım beynim az buçuk sanatsal mevzulara yönelsin, kavramsal sanatla ilgili bi kitap aldım kütüphaneden onu okuyorum. garibime giden bi şey öğrendim buraya da yazayım anı falan olsun ne bileyim.

şimdi joseph kosuth adlı bir amcamızın one and three chairs diye bir eseri (?) var ki kendisi şu oluyor:


sanatçı kişinin kendi söylediğine göre sandalyenin sergilendiği yer değiştikçe fotoğrafın da değişmesi gerekliliği, buna rağmen fikrin hep sabit kalması ve formun önemli olmaması durumu hoşuna gitmiş. bi nevi rene magritte'teki ceci n'est pas une pipe durumu mevcut. yani yine formun tanımlanması ve "gerçek" olanının bu tanıma göre şekillenmesi veya şekillenememesi durumu ve fikrin olayın temeli olması.

ama asıl beni eğlendiren kısmı bunun müzede saklanması; çünkü o zamana kadar kavramsal sanat diye bi mevzu olmadığından bu tür eserlerin saklanabileceği özel bi bölüm yok. dolayısıyla kosuth'un eseri sandalye dizayn bölümü'nde, fotoğraf fotoğraf bölümü'nde ve sözlük tanımı da kütüphanede olmak üzere saklanıyor. yani adamlar eseri saklamanın yolunu onu "parçalamakta" buluyorlar.

bu da böyle bir şeydi. 

4 yorum :

Adsız dedi ki...

konuya fazlaca mühendis kaldım. "mühendisler için sanat" tadında tavsiye edebileceğin güzel bir kitap var mıdır?

yoksa gidip o sandalyeye oturacağım.

ekin dedi ki...

yoruma sırıtmakla birlikte aslında itiraf edeyim dibine kadar açıklamaya üşenmiştim. adam diyor ki fotoğraf sandalyenin karşıdan bakıldığında görülen görüntüsünün aynısı olacak. yani yerdeki döşemeden duvara ve hatta boyutuna kadar aynısı olacak diyor. dolayısıyla sergilenecek yer değiştiğinde fotoğraf da değişmek zorunda. adam da kavramsal sanatın da temel aldığı şey olan "fikir" kısmının sabit kalıp, materyal kısmının değişikliğe uğramasından oldukça hoşnut oluyor. fikre o kadar odaklanıyorlar ki bi süre sonra araç haline geliyor. burda da asılan sözlük tanımıyla birlikte bu sefer "gerçeklik" kavramı devreye giriyor; çünkü bilmediğin bi şeyin tanımından ve gerçekliğinden söz edemezsin. mesela magritte'te pipoya biz pipo dediğimiz için pipo, pipoya kapı desek kapı olurdu. eğer açıklayabilseydim tam anlamıyla felsefeye de uzatırdım ama o kadar yok tabi bende. yine diyebilirim ki ideayla form ilişkisi. evet. acaba oldu mu...

Gezi/yorum... dedi ki...

Kendimi simdi Yalan dünya dizisindeki Beyaz gibi hissettim :))

ekin dedi ki...

hadi ya o kadar mı açıklayamamışım. üzüldüm şimdi.