içmeden sarhoş olup salak salak güldüğüm o günlere ihtiyacım var. belki ülke olarak ihtiyacımız var. anneme de sorsan "iyi anneyimdir." diyecek. aile kavramı ne tuhaf. belirli bi yaşa gelebilmek için başkasının doğrusuyla yaşamak. uyumlu olmak zorunluluğu. sırf bu yüzden bazen distopya diye nitelendirdiğimiz o dünyaların arada bağ olmadan yarattıkları aile kavramına o kadar da olumsuz yaklaşmayasım geliyor.

düşünmek zorunda bırakıldığımız o kadar fazla şey var ki bir zaman sonra şuursuzlaşıyor olmamıza şaşmamak lazım. şuursuzluğun umursamazlığı getiriyor oluşuysa koca bir kütle olarak midemde oturuyor. ileride fahrenheit 451'daki topluma dönüşmememiz için hiçbir neden yok. acaba gelir dağılımı eşit olsaydı bile barış diye bir şey olur muydu?

retorik sorular en azından beyni oyalıyor. üstelik annem de benden daha hümanist değil. hem hümanistlik büyümekle ters orantılı.

benim aklım alıyor. ne kadar 'faşist' görüşlere sahip olduğumuzu da, dar görüşlü olduğumuzu da, kanıksamış olduğumuzu da... hepsini alıyor aklım. şaşırmıyorum. "burası türkiye!" olduğu için değil, sadece şaşırmıyorum işte. belki de değişimin hızından. yarın tutuklamalar olur, ne bileyim yasa değişir, mecliste kavga çıkar. değişir ya. gündem değişir.

Hiç yorum yok :