anlıyor musun?

burada ölmek istemezsin, sana biraz bundan bahsedeceğim. burada fazla okursan kitabını yakarlar, burada oruç tutmazsan tekme tokat dalarlar. bakma 'büyükşehir çalışıyor' yalan, burada kent çarpık kentleşir, gecekondunun çocukları köprü üstlerinde dans eder, herkesin acelesi vardır, telefonlar aynı melodiyle çalar ve gökyüzü griyle kahverengi arasına sıkışıp kalmıştır. şehrin sesi yoktur, otobüsler inler, arabalar geçer ve birileri yapay havuzların ışıltılı, müzikli oyalamalarında saatlerini harcar. parklar işsizlerin çöplüğüdür ve bakışlar giysilerini delmek üzere odaklanmıştır, herkes 'yakışıklıdır' ve uzundur seks yapmamıştır. loş yerlerden geçerken dikkat etmek zorundasındır, bir 'yakışıklının' tacizine uğramak an meselesidir ve bağırdığın anda otobüs duraklarında bilinçsizce - belki sarhoş- dilenen kel kafalı adamdan farkın yoktur, korku salarsın, huzur kaçırırsın. oysa memur dediğin soğuğa küfreder, kravat takar, kokar ve asla tepki göstermez, yardım dediğin güzel bir kıça bakar. polis 'uygunsuz oturmaktan' ceza keser, gösterilere müdahale etmeyi beklerken kız keser, copla kafa, biber gazıyla hız keser. yetmezse basınçlı suyla vücudun buz keser. içki yasaklanır, istesem gider on sekizimde silah alırım her dini bütünün bir çıkış yolu vardır. kestaneyle mısır satılır, her bijuterideki küpe aynıdır, bildiri dağıtarak ülke kurtaranlar vardır ve türküler her zaman yanıktır. 413'le eve giderken hep sonrası kalır

deliklerden bakamıyorum ben. umudumu kaybettim, amacımı kaybettim, bilincimi en çok bir balona bağlayıp gökyüzüne bırakmak isterdim.


bla bla.

Hiç yorum yok :