insanın içinin teneke kutu gibi olması hoş bir durum değil. düşündüğüm her şey yankılanıyor. bazen bir şarkıyı yeniden dinliyorum. yeniden bir şarkıyı bazen, şöyle göz göze bakıp da neden birlikte dudaklarımızı uyduramadığımızı merak ediyorum. yanına hafif bi gülümseme katıştırarak. kitap çalmak suç olmasaydı diyorum, kitap satmak yasaklansaydı. yasakları yasaklara bölmekten bahsediyorum kendime. benim de kafam karmanla çorman arası bir yerde takılıyor. hayatımın fon müziği bazen düşük kaliteli bir şarkının her notasında yankılanan o gıcırtı. sanki şarkıyı düşen, yok olan bir şeyin içinden dinliyormuşum gibi hissettiren o gıcırtı. gereksiz şeylere ne çok takılıyorum diyorum, ne gereksiz şeylere takılıyorsun diyor o kadın, kelimelerin dizilişinin yarattığı hırçın havayı üfleyip ortadan kaldırmak istiyorum. canım çiçek açmış nanenin koparılıp alınmış bi parçasını koklayınca salata çekiyor. reyhan, diyorum, ne güzel bi isim. 

değişimden korkan insanların hayatı böylesine değişirken, benimki hep sabit kalıyor. değişkenlerime isimler ekliyorum.



89 yılı için fena değil ha?
hisli olduğum günler varmış. insan düşündüklerini güzelcene - evet cene- ifade edebildiği günleri de özlemiyor değil. cümle kurabildiğim günler falan varmış. ayrıca geçmişim kabul etmediğim geçmişlerimi buralara yazıp yazıp siliyorum. kendimle barışık değilim. orijinal kızlara enteresan adamlar'ı hep sevdim. kulağa bazen egoist geliyorum. bunu kapatacak parfüm olduğunu söyleyen biriyle tanıştım. sonra bana cevap vermedi. benden hoşlanmadığını düşündüğüm insanlar benden hoşlanıyor çıkıyor. belki de sandığım kadar kendimi ifade etme özürlü değilimdir. bir doz mori hayat kurtarır. VIVA LA VIDA DİYECEĞİMİZ GÜNLERE ULAAN! çin çin canım çin çin. bu blogun eskiden daha çok gideri varmış. rahatça üküfreden - evet üküfreden- kızlara bazen çok özeniyorum. çok takıntılıyım. mesela bi iki saat önce "durgunum hocu" demişim. şu an durgun muyum. değilim. m,llet,n ne güzel arkadaşı var lan. kendimi virgün gibi hissetmek isterdim. evet virgün. uyumayın lan bilmiyorum saatler o zaman dört beş diye değil birki diye gidebilir. çıkıp sokakta dönmek de var kendi etrafında ama dönmedim niye çünkü köpeksever bir köpekkorkarım. köpekkorkar yazamamanın dayanılmaz hafifliği. LEÖELEOEOELE. ben güzelim kadınlar berbat. anlamazsan kafana sor dedim kafan bilmiyorsa bana sor ben hiç anlatmam. o zaman belki anlarsın. boşluk boşluğu doğurur muuuuuuu diye sormadım kendime. insan kendini yer. BENİ VURDULAR ama bi yanım bu işe güldü. abi ne garip ya çorap işleri falan. külot gibi. külot fransızcada kötü bi şey ama ney. kadına yönelik çirkin bi şey ama ney. bulursam söylerim. bi keresindee ekin bu ney dediyleridi ney dediydim işte ney dedilerdi de neyin ney olduğunu anca o zaman anladım. bazen beynim tekliyor. sıkıntılı anlar geçiriyoruz. bugün bi kere herkez yazdım diye aklım çıktı. HERKEZEE BURDAAN halamgiller ne garip şey. gözden çıkardım yaağni yalnız ölmesem bari. burçlara fazla takılmayın. balığım diye dövünüp sonra da anla artık balığım lan balık diye sevgilim olmayan çocuğu omuzlarından tutup sarsmak istiyorum. bana çok kırgın. löeleelöele demek ki ben de kırıyormuşum. HAYT ULAAAN.

ben de bundan bahsediyordum. uyumasını istemediğim 'adam'a buradan selamlarımı yolluyorum. doksan bir kez düğün videosu izledi ama sonunda birlikte kaçtık.

mutlularsa sorun yok.
zaman zaman olduğu gibi bi durgunluk dönemindeyim ve günlük rutinime renk katan tek şey geçen yıl bu zamanlar yazdığım saçma sapan facebook statüleri. sabahın köründe kalkıp dershaneye gitmeye yeni yeni alışmaya çalışan bünyem fena halde saçmalamış. mesela bugünkü "tut ki karnım acıktı kedimi yedim" idi. ayrıca kedi sevmem. kedi muhabbeti hiç sevmem. sadece günlerin geçmesini bekliyorum. eylül sonunu. bu sırada da ordan burdan gördüğüm videoları paylaşmaya devam edeceğim sanırım. 

önce animasyonu:


sonra da yapılışını izle.


işte. olmak istediğim yerler. yapmak istediğim şeyler.
kumanda panellerinizde gördüğünüz üz're blogger n'lerini seçiyor ve ben de sam'den mim almış bulunuyorum. aslında benim için biraz zorlayıcı bir mim; çünkü takip ettiğim bloglar birbirlerine benzer tarzda ya da ben öyle sanıyorum. evet deneyip göreceğiz.

en iyi tasarıma sahip blogger : seyrek yazsa da mrgrcn

en güncel blogger : güncellik de göreceli. gündemi takip açısındansa buraya da birini bulamadım takip ettiğim.

en meraklı blogger : abdullah tarık çakır

en çok gezen blogger : gezi blogu takip ettiğimi söyleyemeyeceğim. o var.

en çok bilgilendiren blogger(lar) : çavlan, piktobet, insan olun biraz

en çok eleştiren blogger(lar) : sürekli değil belki ama toplumsal durumlara hoş dokunduruyor batuhan kaygi ve kullanıcı adıyla bile eleştiri yönelttiğini düşündüğüm insan olun biraz

en çok kendini anlatan blogger(lar) : evini özleyen uzaylı, hiç kimse, çatıdaki sevişgen

en akıcı yazan blogger(lar) : yiğit tokgöz, larien

en yaratıcı blogger(lar) : tarz olarak kate orange, bildiğinkadın. fikir olarak çavlan

en çok güldüren blogger(lar) : bora mesut palas, demirbey, bu hatun da iyidir iyi degdimisimdi

"her türlü soru, istek ve şikayetlerinizi birinceses@gmail.com adresine mail olarak atabilirsiniz. ayrıca soru sormak için formspring hesabımı, kısa yorumlarınız için de twitter hesabımı kullanabilirsiniz. mim ay sonuna kadar devam edecek ve bayramın ilk günü blogger n'lerini seçmiş olacak. (bu kısmı yazdığınız yazıların altına kopyalarsanız çok memnun olurum.)" demiş mim'i başlatan bir ince ses.

nadir yaptığım bir iş olarak mim'i yukarıda ismi geçen blogger'lara paslamış bulunuyorum. bu arada aslında tarz olarak yaratıcı bulduğum birkaç blogger daha var ama gayet bencil bir şekilde kendime sakladım onları. ya da belki bir ara buralarda yazarım. bilemedim. acayip keyif alıyorum okurken. bi de yoruldum ya. elli kişiye falan baktım herhalde. 

  

fotoğraf benim için çok şey ifade etti. aniden oldu. içimdeki bi şeyi uzanıp sıkıca kavradı. gibi. bunun dışında anne - baba sevgisi, çocuk ve evlilik üzerine gerekli mi gereksiz mi olduğunu anlayamadığım düşünme süreçleri geçiriyorum. kaç anne çocuğunun gerçekten hakkındaki düşüncelerini biliyor acaba, diye sordum durdum kendime bugün. mesela. yarın sabah saat beşe kadar bi mucize olsa, yani işte, olsa. güzel olurdu.

'istesek de istemesek de beraberiz'

ağustos da bi bitmedi.

türkiye'de basının hep tuhaf zihniyetlerde olduğunun farkındaydım da asıl olay bugün duvara karşı'yı izlememle oldu. film 2004 yapımı, yani ilk haberleri çıktığında ben on bir yaşlarındayım. şimdi fark ediyorum televizyonda devamlı olarak dönen "seks sahneleri", "sibel kekilli", "babası ne demiş", "evlatlıktan reddetmiş", "almanya", "filmin kesilmesi" sözcük ve sözcük öbekleri o bir hafta sonunda öyle beynime kazınmış ki görüldüğü üzere hala hatırlıyorum. yıllardır filmi sırf bu duyduklarım yüzünden erotik kelimesiyle öylesine özdeşleştirmişim ki izleyince acayip şaşırdım. evet seks sahneleri var; ama film bundan oluşmuyor. fikir bu değil. anlayış bu değil. hem de hiç.

diyordum ki hani her yerli filmin hatta dizinin öne çıkarılan sevişme sahnelerine kim inanıyor bu kadar da bu adamlar devam ediyor buna. örneğini kendimde gördüm. yetişme şartlarına bağlı olarak bu filmi sırf beynime kazınanlar yüzünden izlemeyip, hakkında kesin yargılara varmış da olabilirdim. küçüklükten itibaren etrafında böyle bir kafanın olduğu insanın yetişkin olduğunda nasıl bi ahlak anlayışı olabileceğini sanıyorum hepiniz tahmin edersiniz. ondan sonra da vay efendim türkiye neden böyle, şortuna da karışıyorlar falan filan.

film demişken bi önceki kayıtta film ismi rica etmiştim. "gitmek" temalı. şurada iki yüz üç kişiyiz. hadi on kişi burayı okuyor olsun. beşi yorum yapmaya üşeniyor olsun. kalan beşinden sadece bir kişinin mi fikri var lan? naptım ben size ya. silah dayayan varsa alnınıza bileyim. müdahale edeceğim lan. iki yüz yani. üzülüyorum.

bi de geçenlerde babam "ben izmir'deyken kızlar arkadaşlık teklif edebiliyordu, öyle nezih bir yerdi." dedi. içimde "OHA LAN OHA EFSANE DEĞİLMİŞ!!!!!!111111111" diye çığlıklar atarken, dışımdan çok seviyeli gülümsemeler gönderdim.

gülşah marka aseton aldım. şişe küçük diye. şu an parmaklarım ucuz, doldurma parfüm kokuyor. teşekkürler gülşah.

kırılıyorum.


bir haftadır ehliyet sınavı sorularına bakmayı planlıyordum. iki gün önce internette arayıp buldum. bugün kalemi kağıdı elime aldım hatta soruları bile açtım. bi iki gün sonra da çözme aşamasına gelirim diye düşünüyorum.

ayrıca giderek dünyayı ele geçireceğim gibi geliyor ya da kendimi bir an için risk oynuyor zannettim.


bir de şey. bana "gitmek" konulu film önerebilir misiniz? gerçekten çok mutlu olurum. hayır genelde cevap alamıyorum da. KIRICI OLUYOR LAN. 

bu şarkı

benim çocukluğum. net. ama sözleri çok fantastikmiş. ahah.



bi diğeri de bu.

bu da giysi markası. diğerleri de.



geceyi sabaha bağlamayı seviyorum. daha önce de söylediğim gibi, içimden tekrar ettiğim gibi, eğer iki işaret parmağımın ucunu birbirlerine karşı tutarak istediğimi yapabilme gücüne sahip olsaydım 05:00-06:00 arası zamanı durdururdum. biraz sarılırdık. hiç kendi teninin kokusunu hissettin mi bilmiyorum; ama saatlerdir o kokuyu alarak oturuyorum ve merak ediyorum; bu koku seni gülümsetir miydi? hayallerim bazen boyumu aşıyor, uyuyamıyorum. sana bundan bahsetmedim.

sarmaş dolaş bir rüyanın en güzel yerinde uyanabilirsin de. sevmekten korkan adamları sevmek oysa, ne kadar da üzücü, değil mi.

aslında bu kayıt sadece bir adam içindi.

gerekli kelimeleri bulamadığımızda mı inanmamız gerekiyor yaşadığımıza, bilmiyorum. özlemeyi hiçbir zaman için bozuk paralar gibi harcamadım. kendi içimde belki çok kişiyi özledim; ama ne zaman karşımdakine söylediysem, korktum. korktum; çünkü kaç kere söylesem yetmeyecek bir sözcüğü yollara anlatamazdım. çünkü özlemek, üzerine yüklediğim anlamlar yığınının altında dilimin ucundan düştüğü an kırık dökük kalabilirdi. açıklayamazdım; çünkü ne zaman açıklamaya kalksam uzağın gölgesi bir şekilde üzerime düşerdi, karanlıkta konuşamazdım. çünkü karanlıklar fısıldaşmak içindi biraz da, bunu hiçbirinize anlatamadım.

bir sorunun, yalnızca bir sorunun sorulması ne çok şeydir aslında. kızgın değil, özlediklerime kırgın oldum ben hep ve neyim olduğunu sorabilecek kadar tanımalarını istedim beni, olmadı.

insanlara gereğinden fazla değer verdiğimin hep farkındayım da daha kaç kez kıç üstü oturup, uzun zaman geçtikten sonra kalkmam gerekiyor akıllanmam için onu bilmiyorum.

merhaba ben ekin. balık burcuyum. duygusalım. fazla konuşurum; ama çok az anlatırım. oldukça kırılgan oluşum hoşuma gitmiyor ve sevmeye, bir şeyi, birini, bir yeri sevmeye öylesine açım ki canım acıyor. son olarak arkadaşım sandığım hemen herkesi düzenli aralıklarla düşünüp şimdi ne yaptıklarını, neden uzundur bana bir şey demediklerini merak edip onlarla yine ben iletişim kuruyorum ve bu yüzden gerizekalının önde gideniyim.