bu da böyle bir anımdı.


öyle ki iki yazının çevirisi de bana ait. haydi. koşun.

ek olarak| bir insan yirmi bir yaşında da olsa "yarın hamburger yapacağım" dediğimde heyecanlanmalı. evet. bu böyledir.

kahvaltı.

bugün kendime kahvaltı hazırladım.
ekmekleri buzluktan çıkarıp tavaya attım.
baharat kavanozlarına parmaklarımı soktum.
sonra da oturup tek başıma yedim.
kahvaltı etmenin bir şey değiştirdiği yok.
en önemli öğün olduğu filan da yalan.

sabaha az kalmış.

yakasını kestiği tişörtü üzerine geçiriyor, sol omzunu çıplak bırakıyor kırmızı kumaş. şort giymemeye karar veriyor ve gidip pencereyi kapatıyor. birazdan hava iyice soğuyacak, ensesinde hissettiği nefes şu an oldukça uzağında. saçlarını lastikten kurtarıp karıştırıyor, yatağa giriyor. sağ tarafına dönüyor, belinde onun kolları var.
-iyi uykular.

balık dediğin duygusal bir burç.


+i just need to know that it"s possible that two people can stay happy together forever.


isyankar ve henüz yetmiş.

otobüse bindi.
ilk gördüğü boş yere doğru ilerlemeye başladı.
çantasını ve kitaplarını bıraktı
parasını aldı
biletçinin yanına doğru ilerledi.
bu sırada yanından yaşlıca bir adam geçti,
elindeki poşette iki adet pide vardı.
parayı verdi geri döndü.


yerime geri geldiğimde parmağıyla uzatmış yanımda oturan adama eşyaların ona ait olup olmadığını soruyordu.
eşyaları aldım,
-siz geçin
+yok sen otur
- yok geçin geçin siz
+otur otur sen
(yanımda oturan adam)
~tamam amca geç sen buraya
+yok yok oturun siiiz
~amca gel işte
+YETMİŞ YAŞINDAYIM BEN!!!
~...
-..........................?!?

biraz ayakta bekledi.
bir yer boşaldı
geçip oturdu
önündeki bir iki yaşlıca adama daha yaşlarını sordu
muhabbet etmeye başladılar.

bacaklarımızı sallandırırken seni bana anlat.

eğer kaşiften
keşfetmekten
keşfedilmekten bahsedeceksek
kalp atışlarımın duyulmaması için
biraz yükseğe çıkmamız gerekecek.

canımız sıkılıyordu.

geçen ay bu günlerde
sabaha karşı feci sıkılıyorduk
ve benim çizim yeteneksizliğim
onun yıllanmış tecrübeleriyle zavallıca bir yarış halindeydi.
sonra şunlar oldu:


işte bu karpuz bana ait.

finish it.

_our bodies are prisons for our souls.
our skin and blood, the iron bars of confinement.
but fear not.
all flesh decays
death turns all to ash, and, thus, death frees every soul.

+these times are dark, 
but every shadow, 
no matter how deep,
is threatened by morning light.

+the last night i was with him,
he told me about his father who had died.
he said if they dug his father"s body up,
he would be gone.
they"d planted a seed over his grave.
the seed became a tree.
moses said his father became part of that tree.
he grew into the wood, into the bloom.
and when a sparrow ate the tree"s fruit,
his father flew with the birds.
he said death was his father"s road to awe.


-all these years.
all these memories.
there"s been you.



hello darkness, my old friend



*c"mon we gotta call the robinsons! since we"ve got something to celebrate.
-no i think you wanna wait on that.
_they don" t know?
-no, they don"t.
_when did you decide all this?
-about an hour ago.
* wait a minute, you talked the elaine this morning?
-no, she doesn"t know about it.
*you mean she doesn"t know that you"re coming up to berkeley?
-no actually she doesn"t know about us getting married yet.
_when did you two talk this over?
-we haven"t.
_you haven"t?
*ben, this whole idea sounds pretty half-baked.

-oh, it"s not. it"s completely baked. it"s a decision i"ve made.
_what makes you think she wants to marry you?
-oh, she doesn"t. to be perfectly honest, she doesn"t like me.





+good night.

- are we getting married tomorrow?
+no
-day after tomorrow?
+ i don"t know. maybe we are, and maybe we"re not.