dün akün'de vanya dayı'ya gittik. uzun zaman sonra gittiğim bi oyun. bok gibiydi. tabi bunda yüksek ihtimal önceki gece sabahlamış olmamın payı da vardır ama oyuncuların ezberinin kötü olduğunu falan anlayabildiğimiz bir oyundan bahsediyorum. berbattı. üstüne bir de iğrenç seyirci kitlesini eklersek salondan suratımız ekşimiş olarak çıkmamız garip kaçmayacaktır. bak sevgili okuyucu sana sesleniyorum, o siktiğimin telefonunu ne sinema salonunda ne tiyatroda aç. hadi sinemada saygısızlığın tüm seyirciye, tiyatroda sahnedeki insana ettiğin terbiyesizliğin farkına var. sok o telefonu götüne.
projeleri teslim ettim, yazmam gereken iki kısa essay ve girmem gereken bir sınav kaldı. sanırım a ile geçebileceğim bi dersten sırf mezuniyet projemle uğraşmaktan yıldığım ve başka projeyle uğraşmaya bir gıdım isteğim kalmadığı için daha düşük bir şeyle geçeceğim.
mezuniyet falan bunlar acayyyip şeyler. ama bildiğim bi şey var o da bir süre durmak istediğim. bir süre denizin ortasında süzülür gibi durmak istiyorum. sonra çeşitli şeylere endişelenmeye devam edeceğim. belki bu durma sırasında alakasız bir işte çalışırım. küçük bi kafede garson olsam mesela çok kötü olmazdı ama öyle küçük tatlış bir kafe bilmiyorum ankara'da. anca kızılay'da bok muamelesi. kızılay demişken, leman kapanmış? yerine zaytung gelmiş? ama garsonlar aynı? hsdfnlsgjm canımız sağolsun.
şu birkaç haftada bir sürü insanla tanıştım ve bundan çok memnun olduğumu söylemek istiyorum. ondan da öte üniversite hayatımın en güzel insanıyla tanıştım mezun olmadan. du bakıyım. valla en güzel.
yarın mülakat seminerine gideceğim. ahahaha öfff. önemsemediğin şeyleri önemsemeye başlayınca mülakatın da seminerine falan gidiyorsun işte.
boş mu konuşuyorum diye sordum kendime vallahi boş konuşuyorum be.
neyse şunu dinleyin
bunu da izleyin
iyi gelir (ikisi de 2011 tarihliymiş be. e tabi insanın kayıp yılı olunca. onları kaçırmışım hep).