hayatımda kaç kere hayatta olduğuma minnettar hissettim bilmiyorum, belki hiç. belki bir iki. bavulları toplarken duyduğum cümle aynıydı: "tek başına oralara gidiyorsun, valla bravo!" tek başına oralara gitmenin neyi kapsadığını çok da bilmiyordum, söyleyenlerin de bildiğini sanmam. düzen değiştirmek, sevdiklerini geride bırakmak gibi herkesin bir şekilde hayatında yaşadığı şeylerdi herhalde. şimdi çıkıp da, "evet artık biliyorum!" falan diyecek değilim. bilmediğim milyarlarca şey var ama bildiğim de bir sürü.
sana, ha deyince sevdiğin birine gidebilmekle ha deyince bilet bakıp sekmeyi kapamanın farkını anlatamam. yaşayan herkes için de farklı muhakkak. ya da ha deyince gidebileceğin sevdiğin birinin olmamasını anlayamam.
bugüne kadar aile deyince bildiğim, anladığımla bugünden sonrası farklı. fark etmeden ailem olan hiç kimsem olmamıştı. bugüne kadar olacağının ihtimalini dahi bilmiyordum. kalbim acıyor, aklım hissedebilmenin verdiği huzurla dolu ama ağlamak istiyorum. yalnız hissetmiştim. paniklemiştim ve yalnız hissetmiştim. tanıdıktı. ama kimsesiz hissetmemiştim. içeriye gidip koltukta oturan annemi ya da babamı bulamamak nasıl bir şey bilmiyordum.
gitmek görece kolay, gitmiş olmak zor. gitmiş olmak her gün yeniden kalbi çalıştırmayı gerektiriyor.
hiçbir şey bilmeden buraya gelip de bilen birinin kanatlarının arasına saklandığımı fark etmemiştim. bir düzen kurduğumuzu, bunca şey paylaşırken yine de bu kadar sıkı bağ kurduğumu fark etmemiştim. sanırım başıma gelen her şey için minnettarım. yaşadığım ve hissedebildiğim için. etrafımdaki herkes için.